AUTİZMLİ BİRİNİN QƏLƏMİNDƏN: "En önemlisi; kendim gibi var olabilmek"
Biriyle nasıl arkadaş olunur bilememek, bir şey söylediğinde insanların nasıl hissedeceğini tahmin edememek, rutinler ya da alıştığın eşyalar değiştiğinde bununla başa çıkamamak ve en önemlisi insanların seni olduğun gibi kabul edemeyip garipsediğini görerek yaşamak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Ben bilirim. Hem de doğduğum günden beri... m Birsen Başar
İsmim; Birsen Başar. 32 yaşındayım, Hollanda’da yaşıyorum. Ben otizmliyim. Otizm, hafifinden ağırına geniş bir yelpazeye yayılan gelişimsel bir bozukluktur. Sosyal zorlukların yanında bazen ciddi öğrenme zorlukları da yaşanan, değişikliklere direnç gösteren farklı bir durumdur. Otizmi ben kendimce tanımlarsam; ben başka insanlarla kıyaslandığında dünyayı daha farklı görüyorum.
Yaşıtlarımla arkadaşlık kuramadığım için hep çok zorluk çektim. Ortaokul, lise ve üniversite yıllarında çok yalnızdım. Teneffüslerde hep yalnız başına oturuyordum. Kendimi bir hayalet gibi görülmez hissediyordum.
Bu sosyalleşme zorluğu eskisi kadar olmasa da maalesef devam ediyor. Konuştuğum insanların o anda neler hissettiklerini ve onlara nasıl davranmam gerektiğini bilemiyorum. Onları rahatsız eder miyim diye düşünüyorum. İnsanlar benim gibi okumuş ve kendini ifade edebilen birinin bunları neden beceremediğini anlamıyor. Duygusal zekâyla bilişsel zekâyı karıştırıyorlar. Normal zekâm yaşıtlarım gibi ama duygusal zekâm çok yavaş geliştiriyor kendisini.
Sosyal olmayı denedim
İnsanların yanında kendimi dışlanmış hissediyorum. Biriyle hemen kaynaşıp sanki yıllardır tanıdıkmışız gibi davranamıyorum. Bu yüzden tanımadığım insanları öpmeyi ve onlara sarılmayı sevmiyorum. Diğer insanların bunu çabucak yapması bana tuhaf geliyor. Bazen kendimi aptal gibi hissediyorum. Bir keresinde; bir restoranda ailemle oturuyorduk. Yan masadan “Otizmli çocuklar” dediğini duydum. Merak edip “Otizm mi dediniz” diye sordum. Masadaki kişi “Evet” diyerek bana tuhaf bir yüz ifadesiyle baktı. Ona, “Ben de otizmliyim ve bugün bir seminer verdim. Siz öğretmen misiniz” diye sordum. “Evet. Afiyet olsun” deyip konuşmayı bitirdi. Yemek yerken rahatsız etmemeliydim belki... Yine de daha ilgili davranmasını beklemiştim.
İnsanların tepkilerini önceden bilmediğimden bu benim için artık bir şans oyunu gibi oldu. Bazen iyi gidiyor, bazen kötü. Başka insanlar bunu önceden düşünebiliyor. Bir sohbetin gidişatındaki değişik versiyonları hemen o anda kestirebiliyor. Benim beynimse böyle anlarda ‘siyah ekran’ gibi. Her insan farklı ve hangi çevrede olduğuna göre bile değişebiliyor bu. Tam öğrenmişken çark bu defa başka yeri vuruyor. Otizm teşhisimden itibaren artık beyinlerimizin farklı çalıştığını gördüğümde anladım; ben farklıyım, onun için bu zorlukları çekiyorum. Bunu bilmek beni biraz rahatlatıyor.
İnsanlar konuşma tarzımın kaba, düz, monoton ve fazla dobra olduğunu söylüyor. Bir keresinde sınıftan bir kız makyaj yapmış ve bana nasıl göründüğünü sormuştu. Beğenmediğimden “Cadı gibi olmuş” dedim. Kız bir daha benimle konuşmadı. Halbuki ben sadece sorusuna cevap vermiştim. İnsanların mesajlarını beynimde deşifre etmeye çalışıyorum. Çünkü doğrudan konuşmuyorlar. Bunu yaparken bir yandan insanın gözlerine, suratına ve kendi ses tonuma dikkat etmek çok yorucu geliyor. İnsanları çoğu zaman anlamıyorum. Sanki başka dilde konuşuyorlar. Söyleyecekleri şeyi net olarak söylemek yerine mesajın arkasına başka mesaj koyuyorlar. Kendimi ifade edebildiğim için her şeyi anladığımı sanıyorlar. İkisini karıştırıyorlar.
Ben beynimde resimlerle çalışıyorum. Telefonlarınızdaki programlarını açık bırakırsanız bunlar şarjınızı bitirir. Bir insan benimle açık bir şekilde konuşmadığında beynimde işte böyle açık bir program kalıyor. Düşünün, nasıl yorucu... Bir de belirsizliklere dayanamıyorum. Mesela seminer olacak mı olmayacak mı? Bana nasıl davranacaklar; iyi mi kötü mü? Söyledikleriyle ne demek istediler, sonunda ne olacak? Hep sorular ve sorular... Bu yüzden, ne dediklerini anlamak için insanlara çok soru sorarım yani beynimdeki o programı kapatmak için.
Dünya çok değişken, her gün bir şeyler değişiyor. Düzeni ve her şeyin alıştığım gibi kalmasını çok önemsiyorum. Hep aynı yemekleri yer, aynı markaları kullanır, aynı giysileri giyerim. Eşyalarımı yırtılana kadar kullanırım. Eğer alıştığım bir şey artık yoksa çok huzursuz olurum. Her şey için dakikasına göre önceden hazırlıklıyımdır. Hollanda’daki trenler beni hep deli eder. Hiçbir zaman bir yere tam zamanında vardığım olmaz. O anlarda trende stres içinde otururum. Vardığımdaysa bu stres yüzünden çok yorulmuş olurum. Bazen bir değişiklik olduğunda, bu yeni durum beynimde saatlerce durur ve beni yorar.
Otizmli insanlar, ses, koku, görme, dokunma ve tat gibi uyarılara karşı aşırı duyarlı veya duyarsız olabilirler. Bunun beynin içindeki bağlantılarla alakası var. Bende de var bu hassasiyet. Dokunma ve koku nedeniyle değişiklikleri, örneğin yeni yemekleri denemeyi zor buluyorum. İletişimde göz teması kurmak da gözümün hassasiyeti nedeniyle zor.